6 Kasım 2013 Çarşamba

Mahalle baskısı yasallaşıyor !

mahalle baskısını yasallaştırma yoluna gidiliyor,
kendi aralarında bile birlik değiller birinin dediğini diğeri yalanlıyor
sana ne milletin nasıl yaşadığından sana mı kalmış bekçiliğini yapmak,
sen önce 15 yaşındaki savunmasız kız çocuklarına toplu tecavüz edenlerle ilgilen,
hepsi dışarıda rahatça geziyor, reşit olan ve istekleri doğrultusunda yaşayan insanlara karışma..

savunmasız 14-15 yaşlarındaki kız çocuklarına tecavüz edenleri "rızası var" diyerek serbest bırakıyorsan,
reşit olan kız çocuklarının "rızaları" ile erkek arkadaşlarıyle birlikte kalmalarına da ses çıkartamazsın !!

son senelerde kadın cinayetleri, kadına şiddet, tecavüz vakaları tavan yaptı,
bunlarla ilgilen, bunlara çözüm bul önce !

hayır yani bir de sadece öğrenciler için mi geçerli yoksa öğrenci olmayanlar için de birşeyler
düşündün mü çok merak ediyorum, evimize kadar girmeye ne hakkın var senin ?

bilgisayarlara "şehven" döküman yerleştiren,
evlere "şehven" kız mı yerleştirecek,
yoksa sağa sola prezervatif de atacak mı ?

zaten minareyi çalacak kılıfı hazırladı şimdiden,
"terör yuvası mı nedir nereden bileyim, hele bi girip bakayım" diyecek..

bir de milleti birbirine düşürüyor, komşunu sat, ispiyonla diyorsun..
insaları bölüyor, birbirlerinden uzaklaştırıyorsun..

nasıl bir başbakan böyle bir cümle söyleyebilir ya, "senin kızın olsa sen napardın,
uygun görüyorsan sana hayırlı olsun o zaman" vs..
yaparım yapmam o sana kalmamış..
ben istemem ama başkası isteyebilir, sana ne be adam !!

madem özgürlüklerden yanasınız,
sonuna kadar özgürlüklere destek verelim hep birlikte,
karışmayın ama kimseye, kendi düşüncenize göre insanların yaşamına müdahale etmeyin..

insanları doğrudan zan altında bırakıyorsunuz,
iki genç bir araya geldiğinde sadece cinsel içerikli eylemlerde mi bulunmak zorundadır,
bu nasıl bir zihniyettir nasıl bir bakış açısıdır?
demek ki sizin bakış açınız bu şekilde,
bir kadınla aynı odada kalırsanız ne yapacağınız belli değil demek ki..

dini siyasete alet ediyorsunuz, herkes senin dinine inanıp senin gibi düşünmek zorunda mı
nerede kaldı özgürlükçü yaklaşım, bütün engelleri kaldırmak ?
dini o kadar çok ağzınıza sakız ediyorsunuz ki, herşeyi dine bağlıyor, dincilik yapıyorsunuz..
biri birşeye itiraz etti mi olayı türbana, dini bi kurala çekip oradan yürüyorsunuz..
din hoşgörü emrediyor, özgürlük emrediyor.. sizde mi var din anlayışı ?

din hiçbir siyasetçinin işi değildir, dinde vardır yoktur seni ilgilendirmez,
sen yasalara göre, insan haklarına göre, özgürlükçü yaklaşımlar ile yönetmek durumundasın ülkeyi.

önce türban dediniz, tamam serbest olsun, ama baktınız buradan iş çıkmayacak hoop yeni gündem,
kızlı erkekli kalıyorlar...
kesin niyet torbaları var bunların, sıkıştıkça ellerini atıp yeni bir gündem çıkartıyorlar..

mhp'yi de arkanıza alıyorsunuz kendiliğinden,
mhp bugün çıkar ortalığı karıştırdı der, ama böyle bir yasal düzenleme yapılırsa onaylar !!
muhafazakar kesimi arkasına alacağını bilerek rahatça yapıyor istediklerini..
kendi düşünceleri de bu yönde olduğu için doğal karşılıyorlar ve ses çıkarmıyorlar..

tabii ki bu arada T.C. ibaresini Atatürk resmini kaldırır devlet nişanından ama bunlar önemsizdir..
tecavüzcüler serbest dolaşır, elalem marsa gider biz terse ama bunlar çok doğaldır..
sıradanlaşmıştır artık...

ha bu arada, o muhabir de sn başbakan'a sormalıdır, senin çocuğuna toplu tecavüz etseler,
ve sonra serbest bıraksalar bir de "rızası vardı" deseler, senin hoşuna gider miydi,
haydi hayırlı olsun madem..

Türban sakızı

ben de çok bilgili sayılmam,
dindar değilim tamam, ama dinci hiç mi hiç değilim,
yani dini siyasete ona buna kullanıp da ağzımda sakız yapmıyorum,
her bir olayı tesettüre bağlayıp olaydan sıyrılmaya çalışmıyorum..

kendimi biliyorum, dinin gereklerini tamamını hatta birçoğunu yerine getirmediğimi de biliyorum,
5vakit farzdır, bir cumaları bir de bayram namazlarını kılarım,
tamam şarap içmem ama giderim biramı rakımı içerim..

birbirleriyle çelişiyor belki yaptıklarım ama bunu "benim kendime göre inancım böyle" diye yapmıyorum,
din "böyle olmasını emrediyor ama ben hatalı olduğunu bilmeme rağmen böyle yapıyorum" diyorum...

her emrini gerçekleştirmem belki ama dinin temel derslerini, duygularını ve ahlakını aldığımı düşünüyorum,
insanlara davranırken adil, hoşgörülü, iyi niyetli olmaya çalışıyorum,
kötü söz söylememeye çalışıyorum, yalan söylememeye, başkalarına zarar vermemeye,
onları üzmemeye çalışıyorum..

yaptığım ve dinin emretmediği şeyler ise kendimden başka kimseye zarar vermiyor,
içiyorsam kendime, namaz kılmıyorsam kendime, başıım örtmüyorsam kendime vs..
(içip saçmalayıp da başkalarına zarar verenlerden, alkollü araç kullanıp ölümlere yol açanlardan olmadığımı belirterek..)

öyleyse, ki dinin emrettiği de budur, her türlü hoşgörü sahibi olmaktır önemli olan,
inanırsın inanmazsın, yaşayan diğer insanlara saygı göstermek mecburiyetindesin..

olay örtünmek örtünmemek, tesettürün serbest olup olmaması değil,
bence olsun herkes istediği şekilde yaşasın giysin çıkarsın,
ama daha fazla dini malzeme olarak kullanmasın..

kendileri gibi olmayanlara pis, kirli diyerek ötekileştirmesinler,
sadece kendilerini en üst görmesinler..

tamam müslümanlık en son, en doğru en yüce dindir, (müslümanlığa inanlara göre)
kendileri bu şekilde düşündükleri için müslüman olmayanları ötekileştirme yoluna gitmesinler,
inançlarına düşüncelerine yaşam tarzlarına karışmasınlar...

türban isteyene serbest olurken, istemeyene de zorunlu olmasın !
örtünenler kadar örtünmeyenleri de savun koru o zaman,
tayin, atama yapacakken eşinin başına bakma,
okuldaki başı açık öğretmenlere baskı yapma!

doğrudan değil mahalle baskısı yolu ile yapılıyor bunlar,
onlar gibi olmaya zorunlu seçmeli olarak yönlendiriliyorlar..
yarın bir gün de yasalaşır bu mahalle baskısı rejimi demedi demeyin..

kutsal kitaplar okuyanın yorumuna göre değişiyor,
aslında bu kutsal kitapların temeli,
yani somut net kurallar yok, soyut anlatımlar var..
böylece her döneme, her asıra hitap edebiliyor..
aslında herkesin kendisinin okuyup anlam çıkarması
ona göre yaşaması gerekiyor, ancak okumayı bilmediğimiz için,
din alimlerine bakıyoruz... tarikatlar da burada çıkıyor zaten,
farklı gruplar aynı kitabı farklı şekillerde yorumladıkları ve farklı yollar çizdikleri için,
farklı tarikatlar ortaya çıkıyor ki tarikat da yol demek..

son olarak;
#1 başörtüsünün farz olduğunu düşünmüyorum (okuduklarımdan yola çıkarak),
daha detaylı bilgi sahibi olan birine danışmanın gerektiğini de söyleyerek şunları belirteyim,
başörtüsü zamanında asil, zengin, hür kadınların, köle kadınlardan ayrılması için çıkarılmış,
kölelerin örtünmesi yasakmış, bu şekilde görünce anlıyormuşsunuz.. yani din emrinden ziyade
bir sosyal sınıf göstergesi imiş..
kadınlar hür ve cariyeler diye ikiye ayrılırmış, hürler kapanır cariyeler erkekler kadar mahrem yerlerini
kapatırlarmış, hatta cariyelerin örtünmeleri yasakmış, Halife Ömer'in namaz kılarken başını örten bir
cariyerin başını açtığı ve sen hür kadınlara mı özeniyorsun diyerek azarladığı biliniyor..
yani örtünmek dinin bir gereği emri değildir, olsa idi belirli bir sınıfa özgü olamazdı çünkü din
bütün kadınları kapsar hür olanları değil...

Ayrıca Nur 31'deki kapama emri de göğüs için imiş, baş için değil..
bu arada tesettürün kelime anlamı zorla baskı ile kapanma kapatma demek imiş..
ek bilgi olarak da şunu söyleyeim, eskiden bu hür kadınlara serbest denirmiş,
ser: baş demek oluyor, best: bağlanmış,
yani başı bağlanmış olmak hür olmanın göstergesi oluyor..
düşünün eğer hürlerin başı açık, kölelerin kapalı olması durumu söz konusu olsaydı belki de
şu an hiçbir sorun olmayacaktı..

#2 alkolün haram olması konusunda da iki farklı görüş söz konusu imiş, (farklı tarikat yorumları)
birincisi her türlü alkolün haram oluşu,
ikincisi de şarabın kesinlikle haram iken diğer içkilerin mekruh olduğu..
(yani olmasa daha iyi olur şeklinde)

kaynak: İslam nasıl yozlaştırıldı (Yaşar Nuri Öztürk)

24 Ekim 2013 Perşembe

odtü ormanı yol oluyor, bu yolda gidişin bir dönüşü olacak mı ?

ben de nacizane kendi düşüncelerimi paylaşayım o vakit;

1. Şimdi öncelikle eğer gerçekten gerekiyorsa ben yolun yapılmasına o kadar da soğuk bakmıyorum,
bir şekilde yük dengelemesini yapmak gerekiyor, bu kadar hızlı büyüyen bir şehirde mutlaka
düşünülmesi düzenlenmesi gereken konular.

2. İ.Melih öncelikle yolu kendisinin yaptığını gerekli olduğunu iddia etti ve alenen sahiplendi,
sonra baktı zoru görünce tepkileri alınca, zaten biz çıkarmadık ki bunu seneler öncesinde,
bizden önceki dönemlerde kabul edilmiş, odtü de kabul etmiş dedi ve sahiplendiği projenin
sorumluluğunu kendi üzerinden attı

3. yolun yapımına odtü rektör'ü de yeşil ışık yaktı, daha önceden de kabul edildiğini de söyledi,
uygunu yapılacak dedi, proje geldi, henüz itiraz süresi bitmeden, yangından mal kaçırır gibi,
hiçbir kanun kural tanımadan, hiçbir etiğe sığmayacak birşekilde geceleyin resmen girdi ve tecavüz etti
odtü'ye ve ormanına.. rektör de açıkladı zaten itirat ettiğimiz bir kaç kısmı vardı bunlar üzerine
konuşalım orta yolu bulalım yapılacaktı diye..

4. yıllarca kanıksanmış bir anlayış yerleşti artık, iktidar sarhoşluğu mudur, vurdumduymazlık mıdır bilemiyorum ama,
"ben istersem yaparım",
"parası neyse veririm ağacı da keserim, sigara içilmez tabelasının altında sigaramı da içerim",
"yüzlerce der binlerce ağaç keserim",
işte bu zihniyet, bu hal bu davranış beni kahrediyor, millete hizmet etsin diye seçilenler milleti dinlemeyip,
kendi bildiklerini okuyup "ben ne istersem onu yaparım" diyip geçiyorlar..

yahu bi sor oranın sahibine, sakinine, öğrencisine..
orada yaşayanın fikrini al, bi konuş..
onlar ne diyor, ne istiyor, orta yol bulunur mu..
ama yok gece girer yolu yaparım, eyleme geleni de sopalarla döve döve haddini bildiririm diyor..

senin evinin bahçesinden yol geçiyor,
kampüsün bölünüyor gezdiğin dolaştığın ağaçlar yok olup otoyola dönüşüyor,
dün nefes aldığın dolaştığın yerlerde şimdi egzoz çekeceksin içine..
bu hoş bir durum değil, bunu da anlayıp oradaki insanların düşüncelerini de önemsemen gerekiyor..

tamam yol gerekli eyvallah, ama herşeyin bir usulu bir adabı vardır,
onların yaptığı doğru değil, gittikleri de yol değil,
önce kendilerine yürüyecekleri doğru düzgün bir millete hizmet yolu yapsınlar..

5. diyemezsin ki bana oy verildi ben geldim her istediğimi yaparım,
yapamazsın işte oy verenler kadar vermeyenleri de düşüneceksin,
hele hele belirli bir bölgeyse mevzu bahis, oranın sakinlerinin düşüncesini ve olurunu mutlaka alacaksın,
burada yalandan da olsa bir girişim bile yok..
resmen adam yerine koymuyorlar, saymıyorlar, fikrini önemsemiyorlar...

6. sadece yol değil, 20yılda bir arpa boyu yol alamazken
bir gecede aşka gelip yolu 1hafta bitirmek de neyin nesi?
yüzlerce kamyonu yığıp yetiştiriyor..
şu çabasının yüzde birini metro için yapsaydı ve ankara'nın tamamını kapsayan bir
metro alt yapısı kursaydı, zaten bugünkü gibi bir trafik sorunu olmayacaktı,
kim metroyla rahatça gidebileceği bir yere araçlarıyla gider, benzin olmuş 5tl..
ama metro zor geliyor, yüz kamyon yığıp ağaç sökmek ise kolay..

7. yolun bittiği yerin nedense birilerinin yeni yapılan ve 29 Ekim'de açılacak avm'ye çıkması da cabası,
gerçi 29 Ekim'de Cumhuriyet değil avm'ler marmaray'lar falan kutlanacak bu yüzden o güne özellikle
yetiştiriliyor da neyse, daha fazla uzatmayayım..

8. Ahmet Hakan'ın yazısını da okumanızı tavsiye ederim,
yol medeniyettir tamam ama bazı şeyler yoksa yolla medeni olduğunu iddia edemezsin..
bkz. http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/24970744.asp

son söz: kişisel olarak bakımlarını yapmayı pek sevmem özellikle sebzelerin,
ancak dikili ağacım vardır, dikmişliğim, can suyunu vermişliğim vardır, iyi kötü bilirim
ne zorluklarla yetiştirildiğini, kışın üşüyüp donmasın diye dualar edildiğini, üzerlerine titrendiğini..
bizim baktığımız toplasan 40tane ya vardır ya yoktur kazan'da, odtü'de ise yıllardır bakılan binlercesi
bir gecede hunharca söküldü, benim de içim cız etti..

saygılar & sevgiler..

4 Haziran 2013 Salı

bir eylemden daha fazlası

beşinci günün gecesine kadar yapılan haklı eylemler çok doğruydu
ve amacına da ulaştı aslında..

bugüne kadar toplanan insanlar sadece "halk" kimlikleriyle
geldiler meydana, slogan atamadıklarından, "slogan bulamadım"
demelerinden belliydi.. sadece yürümek, nefes almak, adam yerine
konmak istediler, özgür olmak istediler, özgürlüklerine dokunulmasın
istediler..

zaten bu oluşumu herhangi bir parti bir kişi bir kurum ya da kuruluş
yapamazdı da.. hiçbir kurum kuruluş parti insanları gece gündüz demeden
aralıksız sokaklarda tutamazdı, insanları genç yaşlı, türk kürt,
fenerli galatasaraylı beşiktaşlı, göztepeli karşıyakalı, sağcı solcu,
sünni alevi demeden birleştiremezdi bir araya getiremezdi..

herkesin bildiği gibi "gezi parkı" olayı da değil bu,
bardağı taşıran son damlaydı sadece "gezi parkı"..

ilk beş gün "gezi parkı" davasıydı ve kazanıldı da!!
sonrasında ise hükümetin yaklaşımları olayları ikinci bir aşamaya taşıdı,
beklenen sadece anlayıştı.. "haklısınız, siz halkı dinlemeden, size sormadan danışmadan,
sizin için birşeyler yapmaya çalışmamız doğru değildi, siz de haklı tepkinizi ortaya koydunuz,
biz hatamızı gördük bu konuda gereğini yapacağız" demeleriydi.. ama yapılan konuşmalar
ortamı daha da germeye yönelikti ve "ben dediysem olacak, ne istersem onu yaparım" mizacına sahipti..

ancak bugünden sonra yapılanlar işin rengini değiştiriyor,
artık sokaklarda sadece halk yok, ilk günlerdeki saf iyi niyetli
insanlar evlerine dönerken o boşlukları provakasyon yapmak isteyen
ülkeye zarar vermek isteyen buradaki sinerjiden bu insanlardan
faydalanmak isteyen bir takım güçler illegal oluşumlar devreye girmiştir.

bu nedenle kimsenin bu oyunlara gelmemesi gerekmektedir,
hiçbir şekilde kamu malına, esnaflara ve çevreye zarar verilmemeli,
polisle çatışılmamalı, taşlar atılmamalı, küfürler sarfedilmemelidir..
bu tür kötü niyetli kişilere de fırsat verilmemelidir..

bu eylemi başlatanlar bu zihniyette zaten değildir,
bu eylemi yapanlar, eylem sonrası çöp poşetleriyle çevreyi
temizleyenlerdir, çıkan ateşi imece usulüyle söndürmeye çalışanlardır,
taş atanları küfür edenleri engellemeye çalışanlardır,
bazı sığ zihniyetli kamu görevlilerinin tahrik amaçlı sokaklara yığdığı
taşları tek tek toplayarak ortadan kaldıranlardır,
arada kalan polisi linç edilmekten kurtaranlardır..

sadece kendi %50sinin başbakanı olan bir kişi ile ülke yönetilmektedir.
sözde "cumhuriyet" ile yönetilen ülkemizde, herşey başbakanın kontrolünden
geçmektedir.. Komşularımızda meydana gelen olaylarla ilgili olarak
dışişleri bakanımızın konuşması gerekirken dışişleri bakanı ortada yok; konuşan başbakan,
istanbul belediyesini ilgilendiren bir olayda belediye başkanı ortada yok; konuşan başbakan,
ülkeyi sanki sadece kendisi yönetiyor gibi gelmiyor mu size de ?

nefsi müdafa olmadan gaz kullanmayın talimatı verildi deniyor,
orantısız güç kullanılmıyor deniyor..
polis orantısız güç kullanmıyorsa, neden kask numaralarını kapatıyorlar,
doğrudan atış yapıyorlar da eğik atış yapmıyorlar, hedef gözetilerek atış yapıyorlar?
aralarında insan olan maskesini vatandaşa veren, getirilen Türk bayrağını
toma'ya asan polisler de var, hepsi bir değil tabii ki..
ancak birbirimizi kandırmayalım, bunların sayısı bir elin parmağını geçmez,
çoğunluğu silahsız masum insanları tazlikli suyla gazla hedef gözeterek yaralamakta
ve bu fırsatı kollamaktadır..
iyi niyetli polisler de var, gerçekten emir kulu olup zarar vermeden olayların bitmesini isteyen de var,
ancak sözde emirleri farklı yorumlayıp, doğrudan hedef alan, zararsız ve masum insanların kafasına
nişan alarak gaz bombası atan, tazlikli su sıkanlar da var..
kimseye vurun öldürün kırın diye emir verildiğini de düşünmüyorum,
birçoğu ekmek parası için, işlerini kaybetmemek için yapıyorlar bu mesleği,
ancak meslekleri insanları korumak ve kontrol altına almak olan polislerin arasından
mesleklerini bilerek ve isteyerek kötüye kullanan, bunu bir savaş olarak görenler de bulunmakta..
ya da bu şekilde davranarak birilerine yaranmayı niyetlemekte olanlar..

bu ülkede sözde barış adına bir çok şey sindirildi,
ancak böylesine bir tepkiye meydana gelmedi hiç,
bunların iyice düşünülmesi gerekiyor..

halka yeterince bilgi verilmiyor, paylaşım yapılmıyor...
iktidar tepkileri yok saymamalı, bastırmamalı, dinlememezlik etmemeli deniliyor,
peki medya neden susturuldu? medyayı susturursan sosyal medyada ham bilgiler yayılır,
çoğu yanlıştır, süzgeçten geçmemiştir ve hatta provakasyonlara açıktır,
bu nedenle basın susturulursa bu durumda sosyal medya tek haber kaynağı durumuna gelmektedir..

sonuç olarak bu bir sivil direniştir ve
halkın dediği tek şey de şudur;
"biz akpsiz dine
chpsiz ataya
mhpsiz vatana
bdpsiz kürde sahip çıkarız,
biz halkız!"

"üçüz beşiz, hepimiz çapulcuyuz.."

saygılarımla,
mustafa kemal'in askeri,
sade bir türk vatandaşı..
orhun dalabasmaz

22 Eylül 2012 Cumartesi

!! HERKES HADDİNİ BİLECEK !!

Ben FENERBAHÇE'liyim..
FENERBAHÇE'mi her zaman, her yerde sonuna dek desteklerim.

Herkes önce şunu çok iyi bilmelidir ki,
bu takım ne başkanındır, ne teknik heyetindir ne de sporcularındır..
Bu takımın tek bir sahibi vardır,
o da BÜYÜK FENERBAHÇE TARAFTARIDIR !!

Bu, bu zamana kadar böyle olmuştur,
bundan sonra da böyle olacaktır.

Herkes taraftara karşı sorumludur ve
sorumluluğunun bilincinde olup gerekeni
yapmakla yükümlüdür.. 

Biz taraftarlar olarak takımımızı iyi günde de,
kötü günde de desteklemesini biliriz..

Nasıl 3-0 yenilirken bile (G.Antep maçı) devre arasında
takımı alkışlayıp ayağa kaldırdıysak,
aynı alkışlarla uğurlamasını, göndermesini de biliriz..

Hiç kimse çıkıp da "hep destek, tam destek" ruhunu kötüye
kullanamaz, bu taraftarı boş işlerle oyalayamaz !

Takımda çıplak gözle görünür bir gerçek vardır ki,
o da çok iyi kaliteli oyunculara sahip olmamıza rağmen,
ortaya çıkan tablonun çok vahim olduğudur..

Bu tip durumlarda bir günah keçisi seçip,
onun üzerinden politika yapıp takımdan göndermek
yapılacak belki de en yanlış şeydir.

Aykut hocayı sonuna kadar destekliyorum,
bir çok hata yaptı, yapıyor, yapacaktır da !
Ancak başarılar 1-2 senede hemen yakalanamaz,
hızla yakalanılan başarılar, aynı hızla da başarısızlıklara dönüşürler..

Bu nedenledir ki başarılar hep zahmetli uzun uğraşlar,
çokca emekler ve uzun yıllar gerektirir..
Takımları tabiri caizse sidik yarışına sokarak ne
FENERBAHÇE'mize ne de Türk futbolunu ne de diğer
Türk takımlarımızı bir adım ileri götürebiliriz..

Bu nedenle Aykut hocayla en az 6 sene devam etmemiz gerektiğini düşünüyorum
ve uzun sürecek kalıcı başarılara ulaşacağımıza inanıyorum..

Her sene hoca değiştirerek bir yerlere gelemeyiz..

Her sene değişen hocalar, takımın patronunun kim olduğunu unutturur,
hocalardan fazla takımda olan oyuncular, kendilerini hocalardan
üstün görmeye başlarlar ve hatta hocayı umursamazlar,
"burası Türkiye, takım şampiyon olmaz, hoca yarın gider;
ama ben iki derbide gol atar, taraftara koşar şovumu yapar,
takımda her türlü kalırım" diye bile düşünebilir..

(Burada Alex'ten bahsetmiyorum! Alex yüksek kalitede, herkese örnek olan,
hem kaliteli, hem saygılı, hem de efendi nadide bir sporcumuzdur!
Ne Fenerbahçe'ye ne de Türkiye'ye bundan sonra böyle bir oyuncunun geleceğini hiç sanmıyorum..) 

Oyuncular hocaya hesap verecek,
hoca yönetime,
yönetim başkana,
başkan da BÜYÜK FENERBAHÇE taraftarına !!

* * *

Aziz başkan, önce FENERBAHÇE'nin sonra da Türk takımların şimdiye kadar
gördüğü en faydalı başkandır. Seversin sevmezsin, Fenerbahçe'yi büyüten,
büyüklüğüne büyüklük katan, futbol takımından ziyade "spor kulübü" haline
getirerek birçok başarılara imza atan bir başkandır. Sadece Fenerbahçe'ye değil,
Türk sporuna da birçok hizmet etmiştir, gelişmesinde ve büyümesinde önemli rol oynamıştır.
Bu söylediklerimin hepsi somut gerçeklerdir ve inkar edilemez!

10 yıl önce voleybol nedir bilmeyenler, bugün salonları dolurup maç izliyorsa,
olimpiyatlara daha fazla Türk sporcumuz katılıyorsa, basketbol daha ön plana çıktıysa
ve hatta bayan basketbol takımlarının maçları da izlenmeye başlanmışsa, masa tenisi,
atletizm gibi alanlarda da uluslararası başarılara imza atılıyorsa, bunların hepsinde
Aziz Yıldırım'ın katkısı, emeği, desteği vardır..

Bu arada Aziz başkanı eleştirdiğim bir husus da var, her zaman Beşiktaş'ı Galatasaray'ı
örnek göstererek aldığımız yaralara rağmen, maddi olarak 3-4 kat daha büyüğüz,
daha ilerdeyiz, son 10 yılda genele bakarsak daha başarılıyız diyor. Haklı da..
Ancak hep geriye bakıyoruz, GS BJK çok uzakta kalmış bize anca yetişirler diyoruz..
Bu yanlış. Bizim önümüze bakıp Barça'ya Madrid'e doğru yol almamız, ilerlememiz gerekiyor.
Her an durup da gerimize bakıp biz ilerdeyiz dersek, gerilemeye başlarız.
Diyeceğim o ki, bizi geliştirecek olan, ilerletecek olan, yukarıya bakmamız, yukarıya tırmanmamız..

* * *

Bu arada Fenerbahçe'yi çekemeyen belirli kesimler, kalemlerini sadece karalama
yapmak için kullanıyorlar, oysa ki yazmayı öğrenseler, bu eserler ne de güzel çıkar ortaya..
Ancak onların öğretmenleri de kalemleriyle yazmayı değil, karalama yapmayı,
kendi istedikleri gibi resimler çıkarmayı öğretmişler..

Bu şekilde birbirimizin paçasından çeker yükselemeyiz, sadece olduğumuz yerde kalır
bir arpa boyu yol ilerleyemeyiz.. Bir düşünün, neden İngiltere'den, İspanya'dan her yıl
3-4 takım şampiyonlar ligine gidiyor da bizden 1 takım bile zar zor gidebiliyor..
Bencilliğimzden kurtularak, hep birlikte ilerlemek için birşeyler yapmalıyız..
FENERBAHÇE TÜRKİYE'DİR..

* * *

Sonuç olarak,
bu takım BÜYÜK FENERBAHÇE TARAFTARInındır..

Bir takım kötü oynayabilir, yenilebilir..
Şampiyonluklar bile kaybedebilir.
Ama "ruhsuz" oynama lüksüne sahip değildir.

Sürekli kötü oynayıp, taraftar destek çıksın demek çözüm değildir.
Taraftar her koşulda destek çıkar, birilerinin demesiyle, yönlendirmesiyle değil.
Ancak, bunun hesabını bu taraftar yeri geldiğinde de sormalıdır, soracaktır !
Bunu da başta başkan olmak üzere, bütün Fenerbahçe ekibi bilmelidir..

Büyük taraftara yakışan, "ruhlu" Fenerbahçe takımını
en kısa zamanda görebilmek dileğiyle..

22.09.2012 10:30
Orhun DALABASMAZ

3 Eylül 2012 Pazartesi

Seneye de kombine alamayacağız ?!

Bu sene kombine al(a)madık. Neden mi? Çünkü bir önceki sezonun son maçında yaşanan spor dışı olaylardan dolayı 5 maç seyircisiz oynama cezası almıştık. Bu sene Fenerbahçe'nin kadrosuna bakıyorum, takıma bakıyorum; bir de Galatasaray takımına bakıyorum; arada uçurumlar var... Diyeceğim o ki, bu sezon Galatasaray açık ara şampiyon olur, hem de elini kolunu sallaya sallaya. Öyle ki şampiyonluğu 3-4 maç öncesinden bile garantiler. Şansa bak ki 33. maç Galatasaray'la Kadıköyde. Bu maçta da kesin olay çıkar, yine bir sonraki sezonun 5-6 maçı cezalı olur. Dolayısıyla yine kombine al(a)mayız.. :)

22 Ekim 2011 Cumartesi

facebook olmasaydı tepkimizi nasıl gösterecektik ?

içimizde mi tutacaktık ?
kesinlikle hayır..
bir yolunu bulup bu zehirli kanı, tepkili nefesimizi dışarı savuracaktık.
ama facebook insanların kolayına geliyor
ve burada bir profil fotoğrafı koymak, iki ileti yazmak,
insanların göstermeleri gereken tepkilere zemin oluyor.
insanların tepkileri "sanallaştırılılıyor", gerçek tepkiler
yavaş yavaş soğuruluyor..
bundan sonra da, face'den tepkimizi de verdik, hayatımıza
kaldığımız yerden devam edelim deniliyor..
sen ben değil hepimiz yapıyoruz bunu !!
eskiden olsa, face olmasa, tepkimizi yine bir şekilde gösterirdik,
giderdik bir yerlerde buluştuğumuzda arkadaşlarımızla görüş alışverişi
yapar tartışırdık, şimdi bunun yerini iletileri beğenme adeti aldı..
bu tip konular face'de konuşuluyor, dışarlarda buluşulduğunda ise
moda, ligler, dersler vs konuşuluyor..

face'e bir karanlık foto koyup, iki satır ileti yazıp,
başkasının yazdığı iki satırı da beğenip vatandaşlık görevlerini
yapmış olduklarını düşünenlere tepkiliyim ve hiçbirini samimi
bulmuyorum.

ben sanal ortamda tepki gösterilmesine, iletiler paylaşılmasına karşı değilim,
ancak sadece buralardan "sanal tepkiler" gösterilip somutlaştırılmamasına tepkiliyim.

sanal ortamlar bilgi/belge, yazılı ya da görsel haber paylaşmanın en hızlı
en etkili yolu, tabi ki paylaşılsın tabi ki yazılsın çizilsin..
burada muhatabınız arkadaşlarınızdır, tartışır gelişirsiniz..
ancak teröre lanet yağdıran bazı cümleler var sanki karşısında pkk terör örgütü duruyor,
onun face i var, ona lanet yağdırılıyor.. işte bunları samimi bulmuyorum,
nefret kusacağız tabi ki, ama bunun muhattabı kim ? sanallaştırınca bu tepkimizi,
muhattabımız kim oluyor ? en fazla arkadaşlarınız okuyup sizinle aynı fikirde
olduğunu gösteriyor.. zaten böyle bir konuda aynı fikirde olmasaydınız,
nasıl arkadaş olabilirdiniz ki..

yani diyeceğim tepkimiz de, lanet edişimiz de sanalda kalıyor,
gerçeğe dönüştürülmüyor.

hani örgütlenmek, birleşmek, yürüyüş düzenlemek için kullanırsın eyvallah,
ama iki satır yazmakla, bir karanlık foto koymakla Atatürk Milliyetçiliği yapılmaz!!

Allah büyük TÜRK Milletinin yanında olsun,
Şehitlerimizin toprağı bol, ruhu şâd, mekanları cennet, komşuları ATATÜRK olsun..

Saygılarımla..

Not: Alem FM'i, Nihat Sırdar'ı Sirvisineği böyle günlerde yayın yapmamasını eleştirdiğim kadar,
Okan Bayülgen'in de yaptığı yayınları ve konuşmalarını o kadar taktir ediyorum ve yürekten katılıyorum..