6 Aralık 2009 Pazar

ay ışığı

ay ne kadar güzel bugün,
ne kadar güzel parlıyor,
ışık saçıyor..
her ne kadar benim için yanmasa da..
bugün,
çok güzel bugün,
her ne kadar benim için yaşanmasa da..

2 Aralık 2009 Çarşamba

İnce Çizgi

Bilmiyorum.. Böyle ince bir çizginin üzerindeyim sanki. Ve yükseliyoyrum bu çizgiyle birlikte sürekli yukarıya çıkıyorum aşağı bakıyorum herşey un ufak çok yükselmişim.. Düşsem ölmekten beter ama gideceğim de çok yer var dengeli durmaya çalışıyorum düşmemek için bi hedef var herhalde çizginin beni götürdüğü oraya kadar yükselip oradaki alana çıkabilirsem bulutların bile üzerinde mutluluktan uçcam ama oraya varamadan çizginin ayağımın altından kayıp gitme ihtiamli de var..

Ve düşüyorum şimdi..

Kalın Duvarlar

Kalın duvarlar örüyorum yorgun ve can çekişen kalbimin etrafına.. Duvarlar örüyorum ki artık biri daha gelip vuramasın hançerini, taşlayamasın, incitemesin daha fazla.. Bir kez daha kaldıramaz çünkü bu yürek.. Öylesine yoruldu ki, öylesine yorgun ki, öylesine bitkin.. Artık atmak kan pompalamak hadi devam et yaşamaya demek bir anlam ifade etmiyor ona, sadece alışkanlık.. Ne arkadaş ne dost ne aşk.. Yok artık hiçbir yeni kapı hiçkimseye.. Giriş yok artık.. Dostlarım da belli arkadaşlarım da ilelebet aşık kalacağım tek kadın da..

O yüzden bu duvarlar bana rahat nefes alabilmem için fırsat veriyor..

Yoruldum, sıkıldım, bıktım artık.. Çaresizlik.. Yapabilecek bir şey kalmadı, elimden gelen herşeyi yaptım, artık gücüm tükendi. Son darbeyi de sen vurdun zaten, iyi bir arkadaşsın dedin. Bundan sonra da artık yok, bitti benim için aşk defteri, son sayfasında senin adın yazılı kaldı. Bundan sonra başka sayfa yok, başka kimsenin adı yok. Bitti.. Seninle kapandı herşey. Senin ismin var yığıtın en üstünde, ve bundan sonra kimse olmayacak hayatımda, kimseyi almayacağım hayatıma.

Arkadaşlarımın dediği gibi bir başkası gelebilir belki de onunla mutlu olabilirim ama artık ben yoruldum, sıkıldım, bezdim, bu hayattan bıktım.. Daha fazlasını istemiyorum, bir başkasını kaldıramam.. Bir daha deneyemem, aynı stresleri aynı riskleri bir daha alamam.. Kalbim çok darbe aldı ve şu anda çok yaralı, hala kanıyor en son saplanın hançerin darbesiyle, çıkaramadım bile hançeri, kan kaybından bir anda ölmek istemiyorum, hayat güzel diyorum bir yandan, bir yandan da yavaş yavaş ölüyorum, üzerinde senin adının yazdığı bir hançerse kalbimde paslanmakta zaman içinde.. Ama çıkaramıyorum hançeri, hala duruyor orada.. Ve ben bu yaralı kalbimin, bir başkası tarafından bir kez daha yaralanması ihtimaline bile dayanamıyorum, bu riski göze alamam.. Bu yüzden de yaralı kalbimin etrafına kalın duvarlar örüyorum.. Hiç kimsenin aşmaya cesaret edemeyeceği, kimsenin yıkamayacağı, kapısı girişi olmayan bir duvar örüyorum, kale inşa ediyorum, güneş bile çok az girebiliyor içeriye, çok karanlık sadece yaralı kalbimin sesi duyulabiliyor, yavaşça atışının sesi.. Güçsüz ürkek atışları.. Belki de bir daha atmayacak asla..

serkopat

Bir yaz günü, çok yakın iki dostumla bizim evde oturuyorduk. Okul falan da olmadığı için yiyip içip film izleyip evde eğleniyorduk. Benim diz üstü bilgisayarım da herzaman olduğu gibi yirmi dört saat açıktı ve mail, facebook vb. bütün uygulamalarda açık vaziyette beklemekteydi. Sevgili arkadaşlarım tabiri caizse çakallık yaparak bilgisayarımın başında olmamamı fırsat bilerek benim facebook profilimde gezinmeye başlamışlar. Arkadaşım olması muhtemel olan (people you may know) insanların profillerinin gösterildiği yerden bir çok kişiyi arkadaş olarak ekleme istediği göndermişler benim adıma. Aralarında, bu arkadaşlık teklifini kabul ederek hayatımda yeni bir sayfa açan tek bir kişi vardı.. O da sendin..

Ben bizim çakalların bu yaptıklarını anladım tabi ama hiç de tepki vermedim, birşey de demedim. Baktım bir sen eklemişsin beni, profilini gezdim önce. Üniversitelerimiz farklı ama bölümlerimiz aynıydı. Hoş fotoğrafların vardı, tatlı bir gülümsemen.. Saf ayağına yatıp bir ileti gönderdim profiline, nerden tanışıyoruz ya eklemişsin galiba diye, sonra biraz konuştuk, bölümden derslerden. İşte o kadardı topu topu. İki gün sonra tatile gitmiştim zaten Avşa’ya. Hiç aklımda bile yoktun yani, ki o zaman başka biri vardı aklımda, görüştüğüm, oldukça güzel olan ama bir o kadar da salak ve zayıf karakterli biri. Zaten Avşa çok güzel bir yerdi, tatil, deniz, kum, güneş.. Herşey çok güzeldi. Sen yoktun ki hiç aklımda. Sonra tatil bitti döndüm evime, faceden ayaküstü konuşmaya devam ettik seninle, sonra msn’e geçti konuşmalarımız. Biraz takım muhabbeti sonunda sen çok komiksin ya eğlendiriyosun beni demiştin, fenerbahçe söz konusu olunca çok eğleniyordun nedense. Ben de cep telefonumu yazmıştım msn’de sana, eğlenmek istediğin zaman ara her zaman burdayım diye takılmıştım. Almışsın kaydetmişsin o gün telefonumu. Bir kaç gün sonra bir gece, doğum günümde attın bana ilk mesajını, saat gece ikiydi. Doğum günümü kutlayan ilk kişilerden birisiydin. Numarayı tanımıyordum, ama senin olduğunu hissetmiştim. Hatta sen de buna şaşırmış olacaksın ki kimsin diye sormadın diye cevaplamıştın.

Oysa ben hep seni arıyormuşum da haberim yokmuş. Oysa hiç yoktun sen aklımda. Çok ilginç bir başlangıcımız olmuştu seninle. Bir msn konuşması sırasında nasıl ne konuşuyorduk hatırlayamıyorum ama şakalaşırken, evlilikten konuşuyorduk. Sen her zamanki gibi beni kimse almaz kalırım ben evde diyordun. Ben de her saf ve salak erkek gibi bu oyuna gelip yok canım olur mu öyle şey diyerek senin egonu tatmin ediyordum. Birbirimizi bir kere bile görmeden o kadar çok konuşmaya başlamıştık ki, birbirimizin hayatının içine girmiş olduk farkına bile varamadan. Birbirimizin hayatına karışmaya bile başlamıştık. Hatta sonra nişanlı olmuştuk. Şakasına başlamıştı ama çok uzun sürdü bu nişanlılık muhabbeti. Ve biz hala buluşmamıştık. Öyle bir gün gelmişti ki, bir baktım son beş günde birbirimize üç yüzden fazla mesaj göndermişiz telefonumuzdan, ve bu mesajlarda çoklu mesajlardı hep. Gören duyan arkadaşlarım hep şaşırıyorlardı ve sanki sevgiliymişsiniz gibi konuşuyorsunuz mesajlaşıyorsunuz diyorlardı. Sanırım kasım ayıydı, bir cuma günü cep telefonundaki mesajlarımızda buluşmaya karar verdik. Yer ankamall, saat beşi biraz geçe. D&R’da buluştuk seninle. (Şu anda girdin msn’e yine, avatarına bakakaldım.. Birkaç saniye sonra kayboldu o da..) İlk buluşmamız. Tarihi bir an. İlk merhaba deyişimiz, nabersin, nasılsınlar.. Oturduk önce bir köfte yedik Sultanahmet köftecisinden. Sen onu önerene kadar ben orada olduğundan bile haberdar değildim Sultanahmet’den. Sonra konuşmaya başladık oradan burdan. Zaman su gibi geçip gitti. Bir de baktık saat dokuz buçuğu geçiyor. Senin geç kalmaman gerekiyordu eve, kalktık, seni metroya bıraktım sonra dolmuşla evime yol aldım. Eve varınca mesaj at demiştim, az sonra geldi mesajın, içim rahatladı. Bu buluşmamız başka herhangi bir sebep olmadan buluştuğumuz iki görüşmeden ilkiydi, bir de sonuncusu vardı.. Bir hafta sonra mıydı neydi, başka bölümden arkadaşlarının bir ödevini beraber yapabilir miyiz diye sormuştun. Çünkü sen ikinci snıftaydın ve bazı konuları yeni öğreniyordun. Ben dünden hazırdım zaten seni bir daha görmeye. Olur dedim, yaparız. Sturbucks’ta buluşmuştuk bu sefer. İki tane de arkadaşın vardı. Oturduk yine konuşmaya başladık, beraber tartıştık biraz ödevi ne yapabilirizi nasılları.. Sonra arkadaşların kahve almak için yanımızdan ayrıldılar. İşte o sıra bir an için saçını kaldırıp da bana çevirdin ya başını, işte o an öyle bir baktın ki bana, o an öyle şeyler hissettim ki kelimelere dökemem şu anda. Ama o şekilde kimse bakmamıştı bana hayatım boyunca, hayatımda hiçbir kadın bana öyle bakmamıştı, annem dahil. Çok farklı bir bakıştı o, çok farklı çok özel çok güzel şeyler hissettim ben o an. İçim içime sığmıyordu sanki. Şimdi anlıyorum o an bana bakarken gördüğün ben değilmişim, gördüğün eski aşkın sevdiğin çocukmuş.. Ben sadece bir figürmüşüm, aklında yaşattığın sevdiğinin yalandan silüetiymişim. Sonra o gün de ayrıldık. Ayrılış o ayrılış, aralık’ın sonuna doğru birşeylerden dolayı tartıştık ve bir soğukluk girmişti aramıza. Bir de doğum gününde İstanbul’a gitmek zorunda kalmıştım, arabayı sürecek başka kimse yoktu bizimkileri de benim götürmem gerekiyordu. Sense buna çok bozulmuştun. Şaka mıydı gerçek mi bilmiyorum, ama ben gerçek olarak gördüm bu tavırlarını. Çok bozulmuştun. Bense çok üzülmüştüm. O akşam ablamla İstanbul’dan sana çok güzel bir hediye almıştık. Çok güzel bir kelebek kolyesi, gümüşten. Satıcı başka kutu kalmadığı için de nişan yüzüğü kutusuna koymuştu kolyeyi, siyah bir kutuydu. Asi meleğim, narin kelebeğim.. Kelebekten korktuğunu ise son görüşmemizde öğrenmiştim. Yılbaşı geçti ocak ayındaydık artık. Ben buluşmak istedim oturup konuşmak için, sense sürekli bir bahane bulup oyaladın beni msn’de saatlerce, sonra da basit bir yalanla beni dinlemeden kapattın msn’i çektin gittin. Çekip gitmek en kolayıydı çünkü, sebebiyse ne söyleyeceğini bilememendi.. Bu yaptığın bardağı taşıran son damla olmuştu ve o gün gece oturup yazdım sana “son mektup” umu. Senden hoşlandığımı sevdiğimi söylediğim ama senin çok haksız davrandığını söylediğim bir sayfalık bir iç döküşüm vardı bu mektupta. Çok farklıydın, çok zordun, çok asiydin.. Biliyorum sen çok zor zamanlar geçiriyordun, bense her zaman yanında olmaya çalışıyordum ve hissetmeye çalışıyordum yaşadıklarını, kendimi senin yerine koymaya çalışıyordum sürekli ve bir süre sonra kendimi unuttum. Ve ben bunların hiçbirini hak etmemiştim. Sonra uzun bir sessizlik oldu aramızda. Yirmi üç gün geçmişti, artık umudu kesmiştim senden, unutmaya karar vermiştim, çıkmıştın hayatımdan. Ama ben hala unutamamıştım seni. Msn’e girdin o akşam, bekledim ismine bakarak akşam onda mı ne girmiştin, üç dört saat aralıksız beklediğimi hatırlıyorum. Sonunda gece iki de bir mesaj attın bana. İyi misin demiştin, mutlu musun diye sormuştun. Yine başlamıştı herşey.. O gün konuşmuştuk, sen benim hissettiklerimi biliyordun, niye gelip de arkadaşça yaklaştın ki. Madem sevmiyorsun istemiyorsun uzak dur işte. Yok ama sen ne yaptığını bilmiyordun. Seni arkadaş olarak gerçekten çok seviyorum gibilerinden birşey demiştin. Cümle böyle başlayınca gerisinin ne olduğu çok da önemli olmuyor. Çok da farklı olmuyor sonları çünkü. Anlamadım ben ne olduğunu. Yine başladı konuşmalarımız. Ama yine görüşme yok. Sonra bir ay daha geçti, topluluğunuzun düzenlediği ulusal toplantıya katılmak için bana haber verdin. İstersen gel dedin. Gelmez miyim. Toplantıya gitmek üzere hazırlandım, yok aslında senin için hazırlandım toplantı çok da umrumda değildi, ve cuma günü ilk dersten sonra dersi asarak okulunun yolunu tuttum. Seni uzaktan gördüm ilk. Saçına fön yaptırmıştın. Çok güzel görünüyordun. Bu üçüncü görüşmemiz olmuştu seninle. Fazla konuşma fırsatımız da olmamıştı, çünkü konuklarla ve diğer işlerle ilgilenmen gerekiyordu. Dördüncü görüşmemiz kongrenin ikinci günü olmuştu, beşinci görüşmemizde kongrenin son günü olmuştu. Bu son gün, yani pazar günü gitar kursum vardı, ama ben erkenden kalkıp önce okuluna gittim seni görmeye, ama ilk oturum ertelenmişti saat ona. Bekledim.. Sonra sen geldin, yan yana ilk orada oturmuştuk seninle ilk oturumu beraber dinlemiştik. Hayretle sormuştun deli misin sen bu saatte geliyosun buraya diye, ben de kongreye meraklı değilim, ben seni görmeye geldim demiştim, hmm demiştin sen de. İşte o kadar.. Sonra msn’den devam etti konuşmalarımız, üç beş de cep telefonundan mesajlaşma. Haziranda ben staja başladım seninse ödevin vardı ona bakıyorduk beraber, her zaman olduğu gibi msn’den konuşuyorduk sadece. Neyse onu da hallettik sonra sen tatile gittin. Aradığımda bile açmıyordun telefonu, ya duymuyordun ya konuşmak istemiyordun. Ben biliyordum nedenini. Artık ne sesimi görmek istiyordun ne de yüzümü görmek. Sadece msn ve cep telefonu yeterliydi. Gerisine ne gerek vardı. Gittin geldin, aylardan temmuzdu. Ben buluşmak istedim tekrar, yine red cevabını aldım. Hala istemiyordun. Bense dayanamıyordum artık, açık açık bir mesaj çektim ve duygularımı belirttim yine ve netleştirmek istedim tekrar. Sense cevabı daha önceden de verdiğini bunları önceden konuştuğumuzu ama benim anlamak istemediğimi söylemiştin. Ben de peki dedim ve sustum. Ve sustuk..

Hiç yoktan girdin hayatıma, beni benden alıp çekip gittin..

Hayalinle yaşıyordum senin, sen yoktun ama ben mutluydum. Ama şimdi hayalin bile yok senin de olmadığın gibi. Alışmıştım, sen olmasan da hayalinle yaşamaya. Hayali konuşmalar yaşıyordum kafamda. Bazen el ele tutuşup yağmurlu bir yolda yürüyorduk, bazense sudan sebeplerle kavga ediyorduk. Herşey o kadar gerçekti ki, sanki hayal değildin sen, hayır hayal olamazdın gerçektin. Kavgalarımızdan sonra üzgün halde geziyordum ortalarda, evde okulda.. İçiyordum bazen de, biliyorum hiç sevmezsin içkiyi. Bazen de salakça sırıtıyordum etrafta çünkü o gün güzel geçmiştir aramızda, evet salakça sırıtıyordum çünkü biliyorum sana aşıktım, biliyorum aşık olmak salakça sırıtmasını sağlıyordu insanın.

Bir ay öncesinde, doğum günümde, otuz ekim iki bin dokuz Cuma günü saat bir sularında yeniden hayat vermiştin benim ruhsuz cansız bedenime attığın üç kelimelik bir mesajla: “Doğum günün kutlu olsun”. O kadar anlamlıydı ki o mesajın benim için.. Üç buçuk aydır konuşmuyorduk seninle ve sen beni unutmamıştın. Seni unutmam gibi birşey mümkün değil, öyle birşey asla olmayacak, çıkar onu kafandan demiştin çektiğin mesajda.. Ben yerlere kapanıp Tanrı’ya dua etmeye başlamıştım o sıra. Allah’ım sen büyüksün diye haykırıyordum. Seni seviyorum diye bağırıyordu kalbim kendini parçalarcasına. Çok mutluydum, mutluluktan havalara uçuyordum o gün. Hayatımda aldığım en anlamlı en güzel mesajdı. Beni benden alan, hayata tekrar bağlayan bir mesajdı. Sonra yine konuşmaya başladık, bi kaç gün sonra yeni msn’ime eklemiştim seni, biraz sohbet etmiştik. Sonra bir gün senin bölümüne gelmiştim, beraber aldığın yeni ödev üzerine konuşmuştuk. Bir ara başını omzuma yaslamıştın, o an da çok güzel şeyler hissetmiştim. Özel hissettirmiştin beni, farklı hissetmiştim kendimi. O günün başka bir anlamı da vardı benim için, babamın doğum günüydü, ve o gece eve on birde varmıştım, eve gelirken anneme söz verdiğim gibi bir doğum günü pastası almıştım ve eve gelmştim. O haftasonu cumartesi günü kızılayda yine buluştuk seninle, kahve evinde ödevin devamına bakmıştık akşama kadar, sonra da bir yemek yiyip ayrılmıştık. Herşey çok güzeldi. Sonra birkaç gün sonra cepten mesajlaşıyorduk yine, hemen geldim bölümüne, arkadaşların da vardı bu sefer, ödeve kaldığımız yerden devam etmiştik. O zaman da başını omzuma yaslamıştın yine, yine özel hissettirmiştin bana.

Son buluşmamız, sekizinci görüşmemiz, baş başa sırf birbirimizi görmek için buluştuğumuz ikinci randevu.. Bu buluşma da bayram öncesi oldu, çarşamba akşamı. Bir gül aldım bahçeliden, sonra balgattan atladım dolmuşa, ankamall’e gittim. Bu sefer çok umutluydum.. Sinemanın önünde buluştuk seninle, elimdeki gülü uzattım hayırdır dedin yadırgadın, nerden çıktı bu bakışı attın. O an anladım zaten, dakika bir gol bir, bir sıfır yenik başladık maça. Neyse merhabalaştık ve bir filme gitmeye karar verdik; alacakaranlık – yeni ay. Biletlerimizi aldıktan sonra önce çok istediğin elbise gelmiş mi diye bakmak için mağazalara gittik, biraz oralarda gezindikten sonra alta kata indik ve sturbucks’a oturduk. Birer kahve ve limonlu kek aldık. Konuya bir şekilde girmem gerekiyordu, gül almama kızdın mı diye sordum, yoo dedin, o halde sormamda bir sakınca yoktur dedim, sevgilim olur musun diye sordum. Önce başını çevirdin yavaşça güle doğru, bir süre baktın ve aslında biz bunları konuşmuştuk dedin. Ben de açık ve net olarak konuşmadığımızı belirttim ve bir sonuca bağlamak istediğimi dile getirdim. Aslında başka birini sevdiğini, unutamadığını ve bir tür takıntı olduğunu söyledin. Bu nedenle de başka birini düşünemediğini, başka birini hayatına sokmak istemediğini ve kimseye o gözle bakmadığını söyledin. Çünkü ondan başkasını düşünmüyordun ve bana karşı birşey hissetmiyordun durum böyleyken de benimle ilgili birşey olamayacağını açık bir şekilde belirttin. Aaa tabi unutmuşum bu arada çok iyi bir arkadaştım ben senin için.. Sonra filmi izledik beraber, film bitince yine metroya bıraktım seni, ve ayrıldık yine. Bu sefer son kere. Biliyorum o görüşüm seni son görüşüm olacak..

Korku dolu umutlar taşıyordum bir zamanlar.. Şimdi umutlar gitti ama korkular kaldı..

Issız adam filminin sonunda adam kadını görüyordu ya yıllar sonra, hani çocuğuyla birlikte.. ben öyle bir şeye dayanamam işte.. hayatımdan, hayalimden, düşüncemden çıkarıyorum seni, unutamayacağım asla biliyorum ama yine de hayatımdan, hayalimden, fikrimden ve kalbimden çıkarıyorum seni çünkü arkadaş olamam seninle bu saatten sonra, ama yardım edebileceğim bir şey vardır diye de koparıp atamıyorum seni tamamen hayatımdan, mesafeli davranarak, arkadaşmışız gibi rol yapmak tek çarem..

Öyle bıktım ki.. sürekli seni anlatmaktan sürekli seni yazmaktan, sonra seni okumaktan.. seni dinlemekten şarkılarda .. yazdıkça kötü oluyorum yazmazsam daha da kötü oluyorum.. hem de gün gelecek de sen bunları okuyacakmışsın gibi yazıyorum,, biliyorum o gün hiç bir zaman gelmeyecek.. ama yine de ben yazıyorum.. yazarak düşündüklerimi yazıya döküyorum ki aklım boşalsın rahatlasın.. sürekli seni düşünerek yaşamaya devam edemiyorum artık.. boğuluyorum..

Dün gece uyandım aniden, saat sabaha karşı dörttü. Ay ışığı yüzüme vuruyordu. Dolunay vardı. Ve pencereden giren ay ışığı yüzüme vuruyordu. O an sen aklıma geldin, ilk ve son gittiğimiz filmin adı “yeni ay” dı, “alacakaranlık” .. uyudum sonra..

Bilirim sözler gelip geçicidir, uçup giderler. Ama hissettirilenler hep kalır. Madem beni sevmiyordun, niye yaklaştın niye geldin bunca zamandan sonra, niye “seni unutmam mümkün değil, öyle birşey asla olmayacak, unut onu” dedin, niye başını omzuma yasladın her fırsatta ?! Niye farklı düşünmeme imkan verdin.Niye hissettirdin bunları bana ?! Neden ?? Neden nişanlım oldun benim, neden kızdın bana sevgilimmiş gibi, neden aşk meşk konuştun benimle, neden ben evde kalırım beni kimse almaz yok yirmi dokuzuna kadar evlenmezsen beni alırsın yoksa beni kimse almaz gibisinden konuşmaların geçmesine izin verdin aramızda.. Sözlerinle, davranışlarınla hissettirdiklerinle hep farklı hayal etmiştim ben, hep farklı umutlanmıştım.. Madem sevmiyordun neden ?!


Bütün iyi niyetlerim, kalbimin en derinliklerinden sevgiler bütün meleklerim seninle olsun.. İnşallah bir ömür boyu mutlu olursun, sağlıklı olursun her zaman.. Mutlu ve huzurlu olursun inşallah.. seni mutlu edecek insanlarla tanışırsın, hayatın boyunca hep başarılı olursun inşallah..

En güzel hayatlar senin olsun,

İyi bak kendine..


Bir cevapsız aşk bıraktın kalbimde, ve gittin..
Güle güle...

İlginç siteler

Geçen günlerde ilginç bir siteye rastladım. Bu site tamamen flash ile yazılmış ve biraz oyun görünümünde.

http://www.specialdefects.com/


Bu sitede sizi farenizin hareketine göre adım attıran bir animasyon karşılıyor. Ortadaki beyaz noktanın üzerine tıklayarak diğer animasyonları da seçebiliyorsunuz. Benim en çok ilgimi çeken insan kalbinin atışının canlı uyarlanmasının yer aldığı kısım oldu.

http://www.specialdefects.com/v2/?heart

Fare imlecinizi kalbe yaklaştırdıkça kalbin atış hızı artıyor.

Bu kalbin vücudunuzun içinde hergün böyle attığını düşünmek gerçekten çok şaşırtıcı.

e-kitap

mühendislik alanında, gelişen teknolojiyle her an yeni bir ürün ortaya çıkıyor ve bununla birlikte kitaplar da yazılmaya devam ediyor. Öğrenci haliyle sürekli 60tl lik kitaplara servet yatıramayacağımıza göre, bu site bize bu konuda çok yardımcı olacak. Bilgisayar ve BT (Bilgi Teknolojisi) alanlarında birçok kitaba erişebileceğimiz bir site.

>>> flazx